Fotoğraf üzerine düşünceler...
Fotoğraf: Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu
“Masalın en iyi yanı yeniden söylenebilmesidir,
söylendikçe büyülenirler
birleşir nehirler, dağlar yer değiştirir, tılsım ve tehlike
çığ ve lâv, kılıç ve ipek, coğrafya ve tarih yeniden keşfedilir.
ışığın kırılma yerlerinden geçerken
sırlanır yüzlerin kuytu yerleri
gümüş bir alaşımdır ilk imge: sınır ve melankoli
yani bütünlük ve binbir gece
ışıksız aynanın yalnız
olduğunu böyle öğrenirler”
Öteki Mithosu - Murathan Mungan
Sevdiği şair ve yazarlar yoldaş olur insana. Yağmuru bol kentin su birikintileriyle dolu sokaklarını arşınlarken yukarıdaki dizelerini düşünüyorum Mungan’ın. İşte diyorum, bu yüzden alamaz insan kendini yansımalardan. Çünkü her seferinde yeni anlatımlara olanak tanıyan bir masala davet ederler.
Zamanın ve mekanın ötesine geçmenin, olmazı olur yapmanın, beliren yeni olasılıklar içinde kendine bir yer açmanın büyüsüdür bu. Dağlar, şehirler, ağaçlar yer değiştirir, nehirler birleşir, tarih ve coğrafya yeniden keşfedilir.
Kırıldıkça, eğilip büküldükçe öteki olmaktan çıkarken akis, binbir olasılığın masalında biraz daha özgür, biraz daha çoğalmış oluruz biz.
Yollardaki su birikintileri, binaların dış yüzeyleri, her kadraja girmesinden rahatsız olduğumuz arabaların camları ve hatta küçücük su damlaları nelere kadirsiniz!
1960 larda İtalyan avangard sanatçıların öne çıkan isimlerinden Pistoletto’nun ayna kırma performansı başka bir felsefik yaklaşım sunar konu hakkında. Sanatçının söz konusu eyleminde, galeri mekânının duvarlarına yerleştirilmiş oldukça büyük ebatlarda 23 adet çerçevelenmiş ayna bulunmaktadır. Pistoletto, geniş bir izleyici kitlesinin önünde, elinde bir balyozla galeri mekânında bir süre gezindikten sonra aynaları kırmaya başlar. Her kırılan aynanın arka yüzeyinin farklı bir renge boyalı olduğunu ve boyalı yüzey üzerinde dünyanın en çok konuşulan dillerinde, ‘saygı’ sözcüğünün yazılı olduğunu görürüz. Pistoletto, İngiliz sanat eleştirmeni Jonathan Jones ile yaptığı söyleşide; “Kırılan her bir parçada, aynanın bütününün sahip olduğu yansıtma vasfı mevcuttur. Bu yüzden ayna ister bir bütün halinde ya da bir araya getirilmiş veyahut paramparça olsun, tıpkı aynı DNA özelliğini paylaşan insanoğlu gibidir. Ben toplumları kırılmış bir ayna olarak ele alıyorum,” der. *
İngilizce saygı anlamına gelen “respect” sözcüğü, kökensel olarak ‘yeniden bakmak, geriye bakmak’ anlamlarıyla da karşılaştırıyor bizleri. “Masal her söylendiğinde tarih ve coğrafya yeniden keşfedilir” diyen Murathan Mungan’ı yad etmeden geçemiyorum yine.
Aynanın Narcissus ile başlayan yolculuğu sanat tarihinin her döneminde farklı anlayışlara sahip ne çok sanatçıyı takmış peşine…Kah olayların şahidi olmuş kah ışık kaynağı olmuş. Picasso sevgilisinin iç yüzünü bile aktarıvermiş onunla tuvaline. Günümüz sanatçılarıysa yansıtan her yüzeyi ayna olarak kabul ederek sınırları aşmakta, bazen sanal gerçeklik dünyasında bazen hiper gerçekliğe ulaşma yolculuğunda bir araç olarak kullanmaktalar.
Çağrışımlar silsilesinin ardına takılıp, 2013 yılında İstanbul Sakıp Sabancı Müzesinde işlerini görme şansına sahip olduğumuz, Hint asıllı İngiliz sanatçı Anish Kapoor‟un “Gök Ayna” adlı, hava unsuru ve zaman unsuruyla ayna yüzeyindeki görüntünün sürekli devir daim içinde olduğu, bu unsurlarla sürekli dönüşüm ve değişim içinde olduğu işine gidiyorum.
Meral Sayar’ın çok güzel bir yorumu var bununla ilgili:
“Kapoor’ un Gök Ayna adlı işi, gökyüzüne doğru çevrilmiş, devasa bir içbükey aynadan oluşuyor. Bulutların akışkanlığı ve zamanın döngüsü, bu aynaya yansıyor. Seyirci, farklı zaman dilimlerinde her baktığında, değişmiş ve birbirinin hiçbir zaman aynısı olmayan farklı içerikler görüyor....Aslında Kapoor, üç boyutlu heykeline, dördüncü boyutu ekleyerek (zamanın akışkanlığının kaydedilmesi), hipergerçek bir imge yaratıyor. İlginç olansa, bu yaratım tarzının, kendini sonsuz kere tekrar etmeye açık bir üsluba sahip olması. “Gök Ayna”nın yanına bir “Gök Ayna” daha konabilir ve bu çoğaltım, eserin kendini sonsuz kere yineleyen bir temsiliyet simülasyonuna dönüşebilir. Bu sayede, hakikate ilişkin son sözün söylenemeyeceği bir imge silsilesiyle karşılaşırız. Bu durumda, sonsuzcasına çoğalıp giden imgeler zincirine maruz kalan estetik alımlayıcının/seyircinin hakikat arayışı sonuçsuz kalacaktır. Bu kusursuz eşitliği kabullenmek kaçınılmaz olacaktır” (Sayar, 2013).**
Temsiliyet olgusunun ne kadar sorunlu olduğunu düşünmeye davet eden felsefi bir etkinlik demek de yanlış olmaz sanırım bu işe.
Dünyayı ve toplumu oluşturan “kırık ayna parçaları” her yerde. İmgeler yoluyla anlatılar oluşturma peşindeki fotoğrafçılar olarak çokça yararlanıyoruz onlardan. Bu yolla soruları çoğaltmak, daha çok kırmak ya da birleştirmek, sınırları aşmak, temsilleri yerinden oynatmak, yeniden söylemek mümkün.
Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu
Fotoğraf: Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu
Kaynakça:
*Pistoletto’nun Düşündürdükleri, Aynanın Yansıttıkları | E-Dergi, Sanat Tarihi
Bu yazı, 18 Şubat 2022’de İfsak Blog’da yayınlanmıştır.
コメント